Yazıma en başta merhabalar diyerek başlamak istiyorum… Selam; bütün bağrı yanık, bağrı deli dolu, hayatı seven ve hayata dokunan, hayata tebessüm eden, hayata tutunan, hayatı sahiplenen, koruyan, saygı duyan, duyarlılık kaslarını çalıştıran ve çalıştırmaya istekli olan, sevgi ve merhametin kalesi, beni anlayan ve anlamak için çaba gösteren, dostlarıma, okurlarıma… Merhabalar, hoş bulduk…
Geçenlerde bir arkadaşımla sohbetimiz neticesinde ruhuma, özdeğerlerime uygun, orada var olan ancak, farkında olmadığım bir aydınlanma yaşadım. Konu şuydu: “Umursanmamak”… Ben öyle dolmuştum ki bu konuda, karşımdaki arkadaşımı belki de çatlatırcasına konuşmuştum. İnsanların benim baktığım pencereden ne kadar da duyarsız olduklarına dem vurdum. Her şeye para yetiştiriyorlardı, ancak ellerini bir türlü vicdanlarına götürmüyorlardı. İşin parasal boyutunu da geçmiştim, seni dinlemeye lüzum görmüyorlardı bile. Evet… İşte bu benim gördüğüm ve anladığım ya da anladığımı sandığım algı sahasıydı. Arkadaşım bana dedi ki, “ nereden biliyorsun arka planda bir şeyler yapmadıklarını? Senin gördüğün çerçeveden mi ibaret durum? Ya senin bilmediğin başka iyilikler yapıyorlarsa senin görmediğin alanlarda? Sen bilmiyorsun diye, onlar yapmıyorlar mıydı ya da duyarsız mı oluyorlardı?… Haklıydı…
Ben o ânda böyle bir yönden olaya bakmamı sağladığı için arkadaşıma minnet duydum ve nasıl düşünemem bunu dedim. Ancak her zaman inandığım bir şey var ve hiç şaşmaz doğruluğu… Bilirim ki bir şey başıma geliyorsa ve beni sarsıyorsa o şey, oradan alıp öğreneceğim bir ders, bir öğreti mutlaka vardır. O konuşmadan sonra da öyle oldu. Sarsıldım ve dedim ki: Ahu… Kimseyi yargılamak senin üstüne vazife değil, yaparsın yapacağını, söylersin söyleyeceğini ve yoluna devam edersin. Almak isteyen, duymak isteyen, yapmak isteyen zaten seni bulur ya da başka yolları… Endişe etme, kimseye de kırılma, darılma. Hem belki de seni duymuşlardı, sana tepki vermemeleri duymadıklarını göstermezdi ki. Hem belki de unutmuşlardı sana karşılık vermeyi. Kaldı ki herkesin hayat sahnesindeki gösterisi farklıydı sonuçta. Kimseyi hiçbir şey için de zorlayamazsın. Bu zaten işin mahiyetine ters. Sana cevap vermiyorlar diye de üzülme, belki daha doğru cevapları başkalarına veriyorlardır. Hâttâ hayat sana veriyordur beklediğin cevabı. Bilebilir misin? Başkalarını suçlamadan önce belki de dönüp bakmak lazım önce kendimize. Yargılamak bize bir şey kazandırmıyor, üzerimize yapışan iticilik dışında.
Bazen dolup taştığım ve duygularımı yoğun yaşadığım, bu etkiyle de o ânda doğru olduğunu düşündüğüm duygusal davranışlar sergilediğimi kabul ediyorum. Sanırım hayatı çok seviyorum ve hayata karşı minnet duyup kendimi borçlu hissediyorum. Tabii ki duyarlılık kaslarımın da gelişkin olmasına bağlıyorum, yaşadığım durumu. Ama bu bana insanları yargılama hakkını vermemeli. Çünkü arka platformda, geniş bantta neler olduğunu bilmiyorum. Sonuçta bilseydim bile, ben yine kendime göre yorumlayacaktım olayı ya da durumu. Bu herkes için geçerli. Yani kim olursa olsun, kendi algı dünyasına göre, yaşam biçimine göre, deneyimlerine ve öğrendiklerine göre değerlendirmelerde bulunacaktı. Doğru tek değildi ki ‘sadece ben doğruyum’, diyebileyim… Herkesle aynı pencereden bakmıyorsun ki, haklı çıkmaya çalışayım… Sen kendini haklı bulursun, ama bir başkası için öyle değildir.
Bu sebeple… Sen içini ferah tut, iyi niyetini koru. Ne de olsa, hayat sana fısıldar doğruyu…Sen yine düşün, ama kimseyi yargılama. Sen yine tart analiz et, ama kimseyi yargılama. Değil mi ama?
Sevgiyle…
GÜNDEM
19 saat önceEKONOMİ
19 saat öncePOLİTİKA
19 saat önceGÜNDEM
2 gün önceGÜNDEM
2 gün önceEKONOMİ
2 gün önceGÜNDEM
2 gün önce